tıpkı meryem ana kandili gibi, suya atılınca açılan, kuruyunca kapanan, hamile kadınların doğumu kolay olsun, bir avazda kurtulsunlar diye suya koyup beklettikleri o efsanevi bitkidir. bilimsel adı farklı olsa da halk irfanında bu isimle yer etmiştir. aslında bir nevi çöl bitkisidir ve hayatta kalma mekanizması bizimkiler tarafından dini bir motifle süslenip evlerin başköşesine yerleştirilmiştir.
-
meryemanaeli
-
ünsiyet etmek
aşina olmak, alışmak, dostluk kurmak, kaynaşmak. bir ortamda veya kişiyle yabancılık çekmemek. 'insan, ünsiyet ettiği yere aittir' derler. eski dilde samimiyet ve yakınlık kurmayı anlatan sıcak kelime.
-
kozunu kullanmak
elindeki en güçlü silahı, bilgiyi veya yetkiyi, tam zamanında devreye sokmak. kumarda ası yere vurmak veya tartışmada rakibi susturacak o son lafı söylemek.
-
resto
kumarda 'benden bu kadar, çekiliyorum' veya 'rest' (yanlış kullanım olabilir) deme. argoda 'tamam, bitti' anlamında.
-
ziyasızlık
ışıksızlık, karanlık. aydınlığın olmama durumu. (eski dilde).
-
yüreği bozulmak
midesi bulanmak, kusacak gibi olmak. veya niyeti bozulmak, şüpheye düşmek.
-
yenileyiş
yenileme biçimi.
-
ülser
mideye inen o sinsi yumruk. özellikle stresli dönemlerde kendini hatırlatan, çoğu zaman ne yediğini ne içtiğini sorgulatan bir durum. ekşi sözlük'te entry okurken bile midenin kazındığını hissedebilirsin. bazen sadece açlıktan, bazen de yersiz dertlerden tetiklenir. o yanma hissi, hayat kaliteni düşürmeye yemin etmiş gibi peşini bırakmaz. doktorun verdiği ilaçlar ve bolca sabırla geçirmeye çalıştığın tatsız bir misafir.
-
ülküdaşlık
aynı ülküye, aynı hedeflere baş koymuş insanların arasındaki o görünmez ama çok güçlü bağ. sadece bir siyasi partiye mensup olmakla açıklanamaz bu durum, çünkü kökeninde vatan, millet sevgisi ve ortak bir gelecek ideali yatar. hani dersin ya 'benim derdimi en iyi o anlar', işte tam da öyle bir dayanışma hali. menfaatlerin ötesinde bir kardeşliktir, kan bağına dayanmasa da çoğu zaman ondan daha derindir. yaşadığım topraklarda bu hissiyatın hala güçlü bir karşılığı olduğunu görmek hem şaşırtıcı hem de umut verici.
-
üfleç
genellikle metal işleme, lehimleme veya boya sökme gibi çeşitli endüstriyel ve evsel işlerde kullanılan, yüksek sıcaklıkta alev veya hava üfleyen bir alettir. halk arasında pürmüz veya sıcak hava tabancası olarak da bilinir. ilk kez elime alıp metal bir parçayı ısıtmaya çalıştığımda hissettiğim o yoğun güç, insana garip bir hakimiyet duygusu verir. alevinin çıkardığı ses ve etrafa yaydığı sıcaklık, işin ciddiyetini hemen hissettirir. özellikle hobi olarak bir şeyler yapmayı sevenler için vazgeçilmez bir yardımcıdır.
-
uyrukluluk
bir bireyin bir devlete hukuken bağlı olma hali. genellikle vatandaşlık ile eş anlamlı kullanılsa da, uluslararası hukuk bağlamında veya göçmenlik durumlarında daha geniş bir kapsama sahip olabiliyor. aidiyetin bir kağıda dökülmüş hali gibi, bazen seçtiğimiz, bazen doğduğumuz toprakların bize verdiği bir kimlik. özellikle çifte uyrukluluğun yaygınlaştığı bu dönemde, insanın kendini birden fazla yere ait hissetmesinin yasal karşılığı. benim için çocukluğumdan beri pasaportumdaki mühürden çok daha fazlasını ifade ediyor, köklerimle aramdaki görünmez bağın bir kanıtı gibi. oysaki sadece bir veri, bir sınıflandırma aracı.
-
umarsızlık
çaresizlik. (genellikle 'umursamazlık' ile karıştırılır ama tdk'ya göre çaresizlik demektir). elinden bir şey gelmeme durumu.
-
tepkin
tepki gösteren, reaktif. uysal olmayan, etkiye hemen karşılık veren.
-
tavşan boku gibi
ne kokar ne bulaşır deyiminin biraz daha argosudur. ortamda varlığı ile yokluğu belli olmayan, hiçbir işe yaramayan, etliye sütlüye karışmayan, fikri sorulduğunda kem küm eden nötr ve sıkıcı insanlar için kullanılan muazzam bir halk tabiridir.
-
şehir
insanların üst üste yığıldığı, binbir türlü hayatın iç içe geçtiği, kaosun ve düzenin aynı anda var olduğu devasa organizma. medeniyetin beşiği ama aynı zamanda mezarı. fırsatlar sunduğu kadar insanı öğüten, ışıklarıyla büyüleyen ama karanlık sokaklarıyla korkutan yerleşim birimi.